ATEŞ İMİŞ AŞK İÇRE NE VARSA

Neşe Şahin“Gül âteş gülbün âteş gülşen âteş cûy-bâr âteş
Semender-tıynetân-ı aşka besdir lâlezâr âteş”

 

Belli ki yolculuk sükûtun kapısında başlıyordu. Ne zaman ‘Hüsn ü Aşk’ı anlatmak için otursam Aşk meclisine, kalemin ucu ters yerinden açılmış, yazamadıklarımı ağzıma dayıyor, kâğıtta gölgeler bırakıyordum.

Belli ki temizlenmiş Beni Muhabbet kabilesinden olamamıştım hiç. Hiç cam kırıklarından kumları olan matem vadisinde ayaklarımı sürümemiştim.

Perde açılsın, Şeyh Galib girsin.

Mevlanâ’nın eteğini öpmüş dudaklarından sınav kâğıdımda sözüne nazire yazmamla ilgili meydan okuyan cümleler dökülüyordu. Galib ki 26 yaşında Nâbî gibi bir şairin, şairliğine kafa tutmuş, benim imtihanım onunla aynı yaşta boş kâğıt vermekle sonlansa, ehl-i dil olamadığımı tevazuyla kabullensem garip kaçmayacaktı. Ama yapamadım. Tanımlamalarına uygun bir surettim; aslımı göstermeyen. Galib’e göre şair, dert ve üzüntü içinde bulunmalı, hatta kahramanı Aşk gibi belâlara uğramaya razı gelmeliydi. Ki sonraları üstatlar Aşk için o Galib’tir, bu serüven de onun seyr ü sülük yolculuğudur, derler. Ne ki derdi tasası gözünde büyüyen bir kelime cânbâzı olmak mıydı payıma düşen? Lafzın hayâl şişesinde kanat çırptığını hisseden bir gönül çocuğu Galib. Her şeyden önce söz Allah’ın armağanıydı ve Galib bu hediyeye en lâyıktır. Onun deyimiyle “Şiir bir mucize, dil kılıç, kâğıt ise peygamberdir; güzellik ülkesi bu araçlarla fethedilir.” Okumaya devam et